Zamanı Yakalayan Miras: Ahilik
Anadolu’nun sokaklarında yürürken duyduğunuz bir selam, komşu kapısından gelen bir yemek kokusu ya da hiç tanımadığınız birinin gülümsemesi… Bütün bunlar, bu toprakların sıradan bir coğrafya olmadığını hatırlatır. Burada yaşamak yalnızca ekmeği ve suyu paylaşmak değildir; gönül vermek, omuz vermek, yük almak, yük hafifletmektir. İşte bu ruhun arkasında, pek çok kadim geleneğin yanında yüzyıllar boyunca toplumu yoğuran Ahilik kültürü vardır.
“Bereket Şam’da; şefkat Anadolu’da.” diyor İbn-i Battûta. Gerçekten de Anadolu, kültürel ve manevi anlamda zenginlikler yurdu olmuştur. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Taptuk Emre, Şeyh Edebali, Âşık Paşa ve Gülşehri gibi pek çok gönül ve düşünce insanı bu topraklarda yetişmiş; bıraktıkları miras ile topluma yön vermiştir. Onların pek çoğu, doğrudan ya da dolaylı olarak Ahilik teşkilatıyla bağı olan, Ahilik kültürünün izlerini taşıyan şahsiyetlerdir.
Nasıl ki harcı sağlam karılmış bir bina zamana karşı ayakta kalırsa, Ahilik de toplumu eğiten bir kurum olarak yüzyıllar boyunca kalıcılığını sürdürmüştür. Tarihte yaşanan yıkımlar, istilalar, zorluklar karşısında milletimizin yeniden toparlanıp güçlü bir medeniyet kurabilmesinde Ahiliğin katkısı büyüktür.
Ahilik bir esnaf teşkilatı olmasının yanı sıra bir hayat felsefesi, bir insanlık okuludur. “Elin, kapın ve sofran açık olacak; dilin, ayıp arayan gözün ve belin kapalı olacak.” düsturuyla özetlenen bu anlayış, hem bireysel hem toplumsal huzuru sağlayan evrensel değerler ortaya koymuştur. Yumuşak sözlü olmak, iyiliği karşılık beklemeden yapmak, sır saklamak, makam sahibi olduğunda mütevazı davranmak ve affedebilmek…
Bu bakımdan Ahilik teşkilatı Türk kültürü ve gelenekleri ile ahlaki değerleri bütünleştiren bir sistem ortaya koymuş, kurumsallaştırmış ve toplumsal düzeni besleyen sağlam bir temel oluşturmuştur.
Anadolu’yu farklı kılan, bereketli toprakları kadar şefkat ve dayanışma kültürüdür. Bunun ardında, Ahilik gibi köklü kurumların asırlar boyu toplumun ruhuna işlediği değerler vardır. Atatürk’ün “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” sözü de bu kültürel mirasın hâlen canlı olduğunu göstermektedir. İyilik ederek mutlu olmak, yardıma koşmak, paylaşmak; Türk insanının fıtratına işlemiş bir alışkanlıktır.
Ahilik, 93 yıllık ömrünü “Çalışmak ve halka hizmet etmek ibadettir.” anlayışıyla geçiren Ahi Evran’ın önderliğinde sistemleşmiş, yaklaşık 700 yıl boyunca toplumsal hayatı şekillendirmiştir. Bugün “Eskiler daha iyiydi.” diye andığımız pek çok güzellik, aslında Ahilik terbiyesiyle yetişmiş nesillerin bıraktığı izlerden kaynaklanmaktadır.
Bizler için bu miras, sadece geçmişin bir hatırası değil, yaşamın her alanında yol gösterici bir rehber olabilecek niteliktedir.
O hâlde bize düşen, Ahi Evran’ın yüzyıllar öncesinden açtığı bu yolu yeniden hatırlamak ve onun ışığını kendi hayatımıza taşımaktır. Çünkü halk için, halk ile yapılan her iş; güçlü, kalıcı ve sarsılmazdır. Belki de bugünün en büyük ihtiyacı, bu köklü mirası yaşamak ve yaşatmaktır.
Canan KÖKSAL - Kırşehir