Gençliğin Dilinde Türkçe
İnsan her şeyin yanında biraz da kelimelerle büyür. Henüz çocukken duyduğu ninnilerle, okul sıralarında ezberlediği şiirlerle, ilk mektubunu yazarken sıraladığı cümlelerle… Dil, gençliğin iç dünyasını şekillendirir; düşüncelerini biçimlendirir, duygularını taşır. Türkçe ise bu yolculukta yalnızca bir araç değil bir yoldaştır. Sessizce eşlik eder, bazen bir iç çekişte, bazen bir haykırışta yankılanır.
Türkçede bazı kelimeler vardır ki yalnızca anlam taşımaz, bir ruh taşır. “Gönül” mesela… Kalbin ötesinde bir derinliktir. Sevmenin, özlemenin, affetmenin ve bazen susmanın adıdır. Genç bir insan bu kelimeyle ilk kez karşılaştığında, kendi iç sesini duyar. “Hüzün” ise acının en zarif hâlidir. Gözyaşının değil sessiz kabullenişin dilidir. Bu kelimeler, gençliğin duygusal haritasını çizer; her biri bir durak, bir dönemeçtir. Deyimler ve atasözleri, geçmişin gençliğe bıraktığı sözlü mirastır. “Taş yerinde ağırdır.” derken, bir insanın değerini anlatırız; “Sakla samanı, gelir zamanı.” ile sabrın ve öngörünün dildeki karşılığını sunarız. Gençlik, bu sözleri anlamaya başladığında, yalnızca dil öğrenmez; hayatı okumaya başlar. Her deyim, bir yaşanmışlığın özüdür; her atasözü, bir kuşağın tecrübesidir. Türkçenin zenginliği, kelime varlığını aşarak Anadolu’nun dört bir yanında; farklı ağızlardaki farklı söyleyişleriyle ninnilerde, türkülerde, masallarda ve destanlarda hayat bulur. Bu çeşitlilik, dilin ne kadar canlı ve kapsayıcı olduğunu gösterir. Bu seslerle insan kendi köklerine doğru yol alır. Dil bu yönüyle insana köklerini, kimliğini hatırlatan ve ait olduğu yeri vatan kılan bir varlıktır.
Edebiyat, Türkçenin en derin kuyusudur. Yahya Kemal’in mısralarında İstanbul’un silüeti, Sezai Karakoç’un dizelerinde metafizik bir arayış, Yaşar Kemal’in romanlarında Çukurova’nın bereketi Türkçeyle hayat bulur. Okur, bu metinlerde yalnızca hikâyeleri değil; kendi iç sesini de bulur. Her cümle, bir aynadır; her şiir, bir çağrıdır. Günümüzde, yabancı kelimeler, dijital kısaltmalar ve hızlı iletişim biçimleri Türkçeyi kuşatıyor. Kelime varlığındaki bu hızlı ve yapay değişim, kültürel kopuşların işaretleridir. Gençlik, bu farkındalığı kazanmalı; çünkü diline sahip çıkan, kimliğine sahip çıkar. Türkçe, bizimle büyüyen, bizimle değişen canlı bir varlıktır. Onu korumak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak; bir mirası yaşatmakla eşdeğerdir. Çünkü dil giderse, kimlik silinir. Türkçeye sahip çıkmak, bir bilinçtir, bir duruştur, bir kültürel sorumluluktur. Gençlik, bu dilin hem sesi hem de geleceğidir. Türkçe, gençliğin kaleminde kök salmaya, büyümeye ve dallanıp göğe uzanmaya devam edecektir.
Gülsüm YILMAZ - Denizli