LİKYA YOLU
Cennetin izinde bir yürüyüş
On dokuz kadim şehrin üzerinden geçen bir düş yolu… Dünya harikası dense az gelir çünkü böylesi bir yol yeryüzünde bir daha var olmadı. Beş yüz elli beş kilometre boyunca uzanan bu efsanevi patika, kırk günlük nefes kesen bir maceraya davet ediyor ruhu gezgin olanları.
Maceraperestlerin kalplerinde bir ukde, gezginlerin ayaklarında bir çağrı, doğa sevdalılarının ciğerlerinde bir ferahlık bu yol. Kolaydan orta zorluğa uzanan bir yelpazede ilerlerken Likya’nın on iki görkemli medeniyet merkezinin kalıntıları fısıldıyor kulaklarınıza. Fethiye’den başlayıp Ölüdeniz’in turkuaz rüyasına dalıyor, Kelebekler Vadisi’nin gizemli atmosferinde kayboluyor, Kabak Koyu’nun huzurlu sularında ruhunuzu dinlendiriyorsunuz. Yediburunlar’ın yedi burnundan denize doğru uzanırken Patara’nın on sekiz kilometrelik altın rengi kumsalında zamanı unutuyorsunuz. Kalkan’ın incisiyle parlıyor gözleriniz, Kaş’ın deniz kokulu sokaklarında yoruluyor ayaklarınız. Kekova’nın batık şehrinin hayaletleri arasında bir yolculuğa çıkıyor, Demre’nin antik tiyatrosunda tarihin yankısını duyuyorsunuz. Finike’nin portakal çiçeklerinin kokusuyla mest oluyor, Korsan Koyu’nun gizli sığınağında mola veriyorsunuz. Gelidonya Feneri’nin yalnızlığına sığınıyor, Adrasan Koyu’nun sakinliğinde huzur buluyorsunuz. Musa Dağı’nın zirvesine doğru tırmanırken mitolojinin esintisini hissediyor, Çıralı Plajı’nın sonsuz ateşinde gizemli bir dansa katılıyorsunuz. Sahilde yer alan zirveler arasında 2366 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek noktası olan Tahtalı Dağı’nın görkemine hayran kalıyor, Tekirova’nın mavi bayraklı sularında yeniden doğuyorsunuz. Kesme Boğazı’nın serin sularında ferahlıyor, Göynük Kanyonu’nun yeşil labirentinde kayboluyorsunuz. Ve nihayet, Geyikbayırı köyünde bu destansı yolculuğun sonuna geliyorsunuz. Likya Yolu… Antalya’nın kalbinde bir efsane.
Ölüdeniz’in kucağında başlıyor bu masalsı yürüyüş. Mavinin her tonu, bir ressamın paletinden fırlamış gibi seriliyor ayaklarınızın altına. Fethiye’nin ardından ilk durağınız sularını sürekli yenileyen, cam gibi berrak olan büyüleyici Lagün. Bol oksijenin başınızı döndürdüğü bembeyaz kumsalda uzanırken dünyanın en güzel yerlerinden birinde olmaktan mutluluk duyuyorsunuz.
Yürüyüş devam ediyor ve sizi Kelebekler Vadisi’nin gizemli atmosferine taşıyor. Endemik kaplan kelebeklerinin dans ettiği bu vadi, Babadağ’ın eteklerinde bir dünya mirası. 50 metreden dökülen şelalenin sesi, ruhunuzda bir heyecan fırtınası estiriyor. Ağaçların arasında kurulan tesislerde ekolojik yaşamın sırları fısıldanıyor her yıl. Yorulunca Kabak Koyu’nun kucağına bırakıyorsunuz kendinizi. Dünyanın en iyi yürüyüş parkurlarından biri burası. Likya Yolu’nun ilk kamp ateşi burada yanıyor. Çam ağaçlarının kokusu, mavinin en derin tonlarıyla karışıyor. Yamaçlarla çevrili kanyondan geçip küçük bir kumsala ulaşıyorsunuz. Kabak’ın dalgalı denizi sizi serinletirken dip akıntısına dikkat etmeniz gerektiğini de hatırlatıyor. Dinlendikten sonra Yediburunlar’ın saklı hazinesine doğru yola çıkıyorsunuz. Dağların yeşili ve denizin mavisi, burada bir tablo gibi seriliyor önünüze. Denizin içine doğru kıvrılan yedi burun, size eşsiz manzaralar sunuyor. Kaya tırmanışına başlamadan önce Yediburunlar’ın el dokuması halı ve kilimlerinin desenlerine hayran kalmayı ve deniz fenerine uğramayı unutmayın.
Yediburunlar’ın büyüleyici manzarasını geride bırakıp Patara Plajı’nın sonsuzluğuna varıyorsunuz. İncecik kum taneleri ayaklarınızın altında ipek gibi kayıyor. On sekiz kilometre boyunca uzanan bu doğa harikası, sörf tutkunları için hiç dinmeyen bir rüzgâr sunuyor. Kaplumbağaların narin yuvalarına ev sahipliği yapan bu koruma altındaki kumsalda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Acıktığınızda Kalkan’ın davetkâr sofralarına oturuyorsunuz. Antalya’nın bu incisi, Patara ve Xanthos antik kentlerinin gölgesinde yine muhteşem bir kumsal ve sıcak bir güneşle sizi karşılıyor.
Zeytinliklerin, limon bahçelerinin ve çam ormanlarının arasından Kaş’a doğru ilerlerken denizin tuzlu kokusu yolunuza eşlik ediyor. Kaş’ın taşlıklı sahili, tarihî su altı şehirlerine dalış yapmak isteyenler için bir cennet. Şimdi de Kekova’nın gizemli sularına doğru yelken açıyorsunuz. Küçük kayalıklardan oluşan bu adada, Dolichiste antik kentinin kalıntıları arasında geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Antik Likya, Helenistik Roma ve Bizans’ın izleri, taşlara sinmiş gibi duruyor. Kuleler, şapeller, kiliseler… Hepsi ayrı birer sanat eseri. Sardunya ve begonvil kokuları arasında Demre’ye varıyorsunuz. Likya’nın en büyük tiyatrosunun kalıntıları karşılıyor burada sizi. Myra’nın görkemli mezarları, kayalara oyulmuş birer sanat eseri gibi. Myra, Andreake, Simena antik kentleri, Kaya Mezarları… Her biri ayrı bir keşif. Dünyaca tanınan tarihî bir figür olan Aziz Nikolaos’un mezarı ve kilisesi de burada. Portakal ve mandalina bahçeleriyle ünlü Finike’de Arykanda antik kentinin ihtişamına, Helios Tapınağı’nın gizemine ve Suluin Mağarası’nın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkıyor; dinlenmek istediğinizde ise Korsan Koyu’nun sakin sularında çadırınızı kuruyorsunuz. Bir kilometre yürüyüşün ardından dünyanın en muhteşem manzarası sizi bekliyor. Artık Gelidonya Deniz Feneri’nin yalnızlığına doğru tırmanıyorsunuz.
Taşlık Burnu’ndaki 227 metre yükseklikte yer alan fener, Türkiye kıyılarının en yüksek noktalarından biri. Engebeli yollardan geçerek ulaşabileceğiniz bu nokta, aynı zamanda Likya Yolu koşu maratonunun da uğrak yerlerinden. Sakinliği ve sessizliğiyle ünlü Adrasan Koyu’nda ormanın içinde uzanan üç kilometrelik doğal bir plaj sizi bekliyor. Sığ ve dalgasız denizi huzur veriyor ama taşlık tabanına dikkat etmek gerek. Adrasan’ın tam karşısında yükselen Musa Dağı’na, oradan da Olimpos’a doğru bir maceraya atılıyorsunuz. Doğa yürüyüşü sevenler için zorlu ama ödüllendirici bir rota. Likyalıların ilk yerleşim yeri olan Olimpos antik kentinin kalıntıları, tarihin tozlu sayfalarından günümüze ulaşmış birer mucize gibi. Yine kaplumbağaların yumurtlama alanı olan Çıralı Plajı’nda ince çakıl taşları ve tertemiz su sizi karşılıyor. Biraz rotadan sapıp Yanartaş’ın doğal ateşini de görebilirsiniz. Kemer sahil şeridinde ilerlerken Türkiye sahillerinin en yüksek dağı olan Tahtalı Dağı’na doğru bakıyorsunuz; buraya altı saatlik zorlu bir yürüyüşle zirveye ulaşıyorsunuz. Artık mavi bayrak ödüllü Tekirova sahillerine inme zamanı. Burada dünyanın ilk doku çalışması olan Eko Park’ta tropikal bitki örtüsü ve egzotik hayvanlarla tanışıyorsunuz. Güneşin yorgunluğunu Kesme Boğazı Kanyonu’nun buz gibi sularında atıyorsunuz. Roma Dönemi’nden kalma bir köprünün altından geçerken Kemer orkidesi ve Olimpos safranı gibi nadir bitkileri görme şansınız olabilir. Rotanın sonuna yaklaşırken, beş kilometre yürüyerek Göynük Kanyonu’nu geçiyorsunuz. Yoğun bitki örtüsü, şelaleler ve doğal havuzlar sizi büyülüyor. Yürüyüş sırasında serin sulara kendinizi bırakabilirsiniz. Ve nihayet Geyikbayırı köyüne varıyorsunuz. 555 kilometrelik bu destansı yolculuk, kırk günün sonunda tamamlanıyor. Unutulmaz anılarla dolu, güzel maceralar dilerim.
Ahmet DÜZEN - Amasya