KAYSERİ
Eposta :

KAYSERİ

Binlerce yıllık geçmişiyle Kayseri medeniyetlerin harmanlandığı bir mozaik gibidir. Şehrin bilinen en eski adı Mazaka’dır. Şehir, Roma Devri’nde Yunancada “İmparator Şehri” anlamına gelen “Kaisareia” şeklinde adlandırılmıştır. Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başladıklarında ise şehir “Kayseriye” adını almış, Cumhuriyet Dönemi ile “Kayseri” şeklinde isimlendirilmiştir.

Kayseri kendine özgü nitelikleriyle insanlara güzelliklerini sunar. Şehrin simgesi hâline gelmiş Erciyes Dağı, kışın bembeyaz örtüsüyle süslenmiş gelin gibi bir güzelliğe sahiptir. Yöre halkı, dağın her bir değişimini bir ömür hikâyesi gibi okur. “Erciyes’in başı dumanlıysa kalbinde bir fırtına kopuyor demektir.” derler. Bu şehir doğanın ve insanın iç içe geçtiği, her köşesinde bir hikâye barındıran eşsiz bir mekândır. Özellikle hikâyesi ile gönüllerde yer edip acısını iyileştiremeyen bir sultanın vasiyeti üzerine kurulan “Gevher Nesibe Hatun Darüşşifası” buna en güzel örnektir. Kayseri topraklarında hüküm süren Selçuklu Hükümdarı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Gevher Nesibe Hatun isimli bir kız kardeşi vardır. Güzelliğiyle nam salmış sultanımızın gönlü bir başsipahiye tutulmuştur. Sultan, kız kardeşine başsipahiyi uygun görmemiş ve onu savaşlarda başköşelere yerleştirmiştir. En son yapılan savaşta başsipahi şehit düşmüş, ölüm haberi Gevher Nesibe Hatun’a ulaşmıştır. Üzüntüsünden hasta olan güzel sultan ölüm döşeğine düşmüştür. Sevgisinin bu kadar güçlü olduğunu tahmin edemeyen I. Gıyaseddin Keyhüsrev büyük bir üzüntü ile kız kardeşinin yanına gittiğinde Gevher Nesibe Hatun, Sultan’a “Benim gibi derdine derman bulamayanlara şifa dolu bir şifahane inşa edilsin. Hastalar şifasını bulsun.” demiş ve bir süre sonra aşk acısından vefat etmiştir. Bu aşk acısı, o dönemde dünyadaki ilk tıp fakültesi olma ünvanına ulaşacak olan Gevher Nesibe Hatun Darüşşifasının kurulmasına vesile olmuştur.

Kayseri, Gevher Nesibe Sultan, Atsız Elti Hatun gibi kadınların yaşamış olduğu ve mimarisinin etkisiyle güzelliğini korumuş kadim bir şehirdir. Keşfedilmesi gereken bir diğer tarihî figür de Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Hunat Hatun’dur. Hunat Hatun estetik zevklerinin ve Türk motiflerinin ön planda olduğu bir külliye inşa ettirmiştir. Külliye; hamam, cami, medrese mozaik kompleksi ile büyüleyici bir başyapıttır. Mimarideki işlemeler ve motifler, görenlerin ilgisini çekmektedir.

Kayseri Meydanı, kültürlerin harmanlandığı mimari yapılarıyla eşsiz bir yerleşimdir. Her adımınızda bambaşka bir dönem eseri sizleri karşılar. Meydanı gezerken karşınıza çıkan Selçuklu ve Danişment esintili Kazancılar Çarşısı’nı, oradan yönünüzü güneye çevirdiğinizde de Kayseri Saat Kulesi’ni ve yanındaki Büyük Atatürk Heykeli’ni görürsünüz. Yöresel ürünlerin satıldığı çarşıdan hediyelik eşyalar alabilirsiniz.

Ha, bu arada Kayseri Arkeoloji Müzesini de gezmemek olmaz! İçerisinde Herkül’ün 12 görevinin tasvir edildiği lahit mezar ile sayısız dönemsel tarihî eser bulunmaktadır. Ayrıca Mimar Sinan’ın Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğduğunu hatırlatarak Kent ve Mimar Sinan Müzesini ziyaret etmeniz size yepyeni deneyimler sunacaktır. Kayseri Meydanı’nın yakınında Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Hocası Seyit Burhaneddin’in türbesi bulunmaktadır ki maneviyatı bir dua ile taçlandırmak için bulunmaz bir fırsattır.

Kayseri’yi bu kadar gezdikten sonra elbette karnınız acıkır. Bilinen en meşhur yiyecekleri pastırma ve sucuktur. Kayseri pastırmasını hediyelik kutulara koydurup sevdiklerinize tattırabilirsiniz. Bunun yanında Kayseri’nin etli mantısını, tepsi mantısını, yağlamasını, Develi cıvıklısını Hamur işi sevenlere ısrarla öneririm.

Yemeğinizi yerken etrafınızdaki atmosferi incelediğinizde çocukların sokakta oyun oynadığını görebilirsiniz. Çocukların saklanıp birbirini bulma çabası ile ortaya çıkan saklambaç oyununun izlemesi heyecan vericidir. Ebe olan kişi, ister belirli bir rakama kadar sayar isterse de yöresel tekerlemeler söyleyip bitirince sobelemeye başlar.

Kayseri’nin Bünyan ilçesine özgü bir oyun olan Çömçe Gelin oyununda yöresel kıyafetlerin entarilerinden arda kalan parçalarından içi yün ya da saman dolu bebek -en karakteristik özelliği yüz çizimine rastlanmaz- yapılır. Bu Çömçe Gelin bebeği köy evlerinde kapı kapı dolaştırılır ve komşular çocuklara âdet olduğu üzere oyunlarda kullanmaları için un, süt, şeker,  pestil vb. malzemeler verirler.

Burada amaç çocukların oyun oynarken Çömçe Gelin ile topladıkları malzemeleri bölüşüp paylaşma ve kardeşlik duygularının pekişmesini sağlamaktır.

Oyun oynamaktan yorulan çocuklarımıza anneleri, uyutmak için ninniler söylerler. Günün yorgunluğunu ninni ile uyuyarak atmanın güzelliğini yaşamayan bilemez. Hem kültürel aktarım sağlanır hem de kültürel koruma gerçekleşir. Bunun en önemli aktarıcıları ozanlar ve ninni söyleyen annelerimizdir. Ninnilerden en çok söyleneni şudur:

“Hu, hu dervişler

Hak yoluna durmuşlar

 Hak yolunda bir kuyu

İçinde zemzem suyu

Eğildim içmeye

Kanatlandım uçmaya

Cennet kapısını açmaya.”

Kayseri geçmişle geleceği buluşturan, yaşayan bir şehirdir. Bir kez ziyaret edenlerin kalbini fetheder. Siz de bu şehri keşfetmeye davetlisiniz.

 

Osman ERZURUMLUOĞLU – Kayseri

Kaynakça:

1. Himmetoğlu, M. F. (2017). Bir şehrin doğuşu bir tarihin başlangıcı Kayseri’nin hikâyesi. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı No:1, 42-49.

2. Yerli, Y. (2017). Anadolu’nun ağ gelini Erciyes. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı no:1, 22-30.

3. Gürcan, S. (2024). Gevher. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı No:55, 30-35.

4. Sarıçiçek, M. (2017). Hunat Mahallesi 60’lı ve 70’li yıllardan bir kesit. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı No: 2, 30-32.

5. Himmetoğlu, M. F. (2017). İlk İslam akınlarında Kayseri. Şehir kültür Sanat Dergisi, Sayı No: 2, 34-39.

6. Kılıç, A. (2017). Seyyid Burhaneddin-i Veli Hazretleri ve Maarif isimli eserine dair. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı No: 2, 18- 21.

7. Bilgin, N. K. (2017). Kayseri türküleri ve ezgileri envanteri. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı No: 6, 58-65.

8. Celiloğlu, O. (2017). Soğanlı. Şehir Kültür Sanat Dergisi, Sayı No: 6, 24-31.