BİR HUZULU KÖYCEĞİZ
"Doğa saklanmayı sever." demiş Heraklitos. Bazen saklanmak, bulunmayı istemenin cilvesidir diyorum ben de. Görülmesi gereken öyle çok güzellik var ki her fırsatta zamanımızı ve enerjimizi yeni yerler görmeye sarf etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Her defasında da gittiğim yerlere duyduğum hayranlıkla eve geri dönüyorum.
Bu sene bayram tatilinde istikametim Muğla’nın birbirinden güzel on üç ilçesinden biri olan Köyceğiz’e doğruydu. Tarihi MÖ 3400’lere kadar uzanan Köyceğiz, Ege ve Akdeniz Bölgelerinin birleştiği yerde hem doğal güzellik hem de tarihî eser bakımından ziyafet sunan bir belde.
Bir inanışa göre vaktiyle bölgeyi sel basmış. Ovanın hâlini görmeye gelenler ise kalan birkaç eve bakarak “Geriye sadece bir köyceğiz kalmış!” dediğinde bugünkü ismine kavuşmuş. Hâlâ gölün altında batık bir şehir olduğu düşünülüyor.
Köyceğiz sakin şehir -Cittaslow- diye kabul ediliyor; bunun ardında yatan sebep de kolayca fark ediliyor. Şehrin ruhu, doğal güzellikleri ve yaşamı ile insana dinginlik veriyor. Sokak aralarında yürürken ev zannettiğiniz, yeşillik ve narenciyeler arasındaki binanın aslında bir banka şubesi olduğunu anlayınca şaşırıp kalıyorsunuz. Portakal çiçeklerinin kokusu sokakları sarmış. Şehrin sessizliğini de dâhil ettiğimizde bütün duyularımız için şölen havasında bir yürüyüş oluyor.
Köyceğiz’in balı meşhur ayrıca. Mis gibi dağlarda, tepelerde dolaşan gezgin arılar harika iş çıkarıyorlar. Tabii ki balla doyurmadık karnımızı. Ev yemekleri yapan yerler, hazır yemek dükkânları ve benim en çok sevdiğim göl kenarında hizmet veren restoranlar var. Özellikle hem park hem kamp alanı olarak yapılmış mesire alanındaki restoranda yediğimiz balık unutulmazdı.
Benim gibi antik kentlere hayranlığınız varsa Kaunos, kesinlikle sizi bu anlamda doyuracak güzelliğe ve ihtişama sahip. Hititler Dönemi’ne uzanan Likya uygarlığının önemli kentlerinden biri olan Kaunos’ta çeşme, hamam, agora, toplanma yerleri ve koca bir tiyatro var. Tiyatronun en yüksek noktasından müthiş bir manzaraya bakıyorsunuz. Suyun kentten çekilmesinin ardından kalan birikintiler, tepeler, kalıntılar eşsiz bir görsel şölen sunuyor. "Zamanında burada kimler yaşadı; ne mutluluklar, ne hüzünler geldi geçti." düşüncesi geçer aklımdan hep böyle yerlerde.
MÖ 4. yüzyılda yapıldığı bilinen Kaya Mezarları en rahat Dalyan’dan görülebiliyor. Antik Çağ’da insanların mezarı ne kadar yüksekte olursa Tanrı’ya o kadar yakın olunacağı inancıyla yapılmış. İlk kez Kaunos’ta görülen tapınak cepheli kaya mezarları; Urartu, Frig ve Likya bölgelerindeki kaya mezarı cephe mimarisinden farklı. Kendine has görünümüyle Hellen mimarisini yansıttığından diğer kaya mezarı tiplemelerinden uzak. Kayalıkların sağ tarafında altı adet tapınak tipli mezar, kayalara bir heykeltıraş inceliğiyle oyulmuş. Kaya Mezarları, göreni ihtişamıyla binlerce yıl geriye götürüyor.
Aşırı keyif aldığım bir diğer güzellik ise Sultaniye Kaplıcaları oldu. Köyceğiz Gölü’nün kıyısında Ölemez Dağı’nın eteklerinde bulunan şifalı sular için bir hastane kurulmuş ve girişine de "Tanrılar adına buraya ölüm giremez." yazılmış. Sultaniye Kaplıcaları; romatizma, böbrek ve idrar yolları rahatsızlıkları, metabolizma bozuklukları, ruhsal yorgunluk, cilt ve kadın hastalıkları gibi birçok hastalığa şifa olmaktadır. Çamur banyosunda tuhaf şekillere girmiş insanları görmek ve o havuzda bata çıka yol almak keyif vericiydi. Sonrasında sıcak havuza geçip dinlenmek ise bir efsane. Bir de yağmurun yarattığı atmosfer memleketimin ne kadar güzel ve kıymetli olduğunu düşündürdü bana. Kaplıca suyuyla göl suyunun karıştığı havuz ise sıcak sevmeyenler için tercih edilebilir. Biz uzun süre gölü seyretmeyi yeğledik. Dönüş yolunda da kocaman bir narenciye bahçesinin yanına kurulmuş bir kafede taze sıkılmış portakal suyumuzu içtik. Ekincik ve İztuzu Plajları yüzmek için oldukça güzel olmasının yanı sıra Fethiye, Akyaka, Göcek gibi yerlere yakın olması sebebiyle de buraları gezip görme imkânı sağlıyor. Son olarak da caretta carettaların mekânı Dalyan’ı görmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Tekne turuyla dünyada cenneti görme şansını kaçırmayın derim. Sizi gezmeye, görmeye ve yemeye davet ediyorum.