DOĞAYLA BULUŞAN TARİH: ÇANKIRI TUZ MAĞARASI
Sabahın erken saatlerinde Ankara’nın karmaşasından uzaklaşmak için yola koyulduk. Yolculuk boyunca değişen manzaralar ruh hâlimizi de etkilemişti. Yeşil tarlalar ve mavi gökyüzü, huzurlu bir melodi gibiydi. Yol kenarındaki dinlenme tesislerinde mola verip sevimli Sivas kangallarının kahvaltı yapışlarını seyrederek keyifli dakikalar geçirdik.
Yol ilerledikçe kayalıklar ve tepeler beliriyordu. Doğanın gücünü gözler önüne seren bu manzaraya hayran kaldık. Tepeler arasındaki gizemli mağara girişleri, bizleri bilinmeyene doğru bir maceraya çağırıyordu.
Yaklaşık iki saatlik yolculuğun ardından Çankırı Tuz Mağarası’na vardık. Mağaranın girişinde bizi bembeyaz bir tuz krallığı karşıladı. Tuzdan heykeller, sarkıtlar ve dikitler fantastik bir atmosfer yaratıyordu. Bu büyülü ortamda masal kahramanları gibiydik.
Mağaranın derinliklerinde gezerken ruhlarımıza huzur veren bu atmosferde tuzun şifalı havasını aldık. Uzak bir diyarda, Çankırı’nın kalbinde, gizemli bir yer altı şehri saklanıyordu. Bembeyaz duvarları, ışıl ışıl parlayan sarkıt ve dikitleri ile âdeta bir kristal sarayını andıran bu şehir tuzdan yapılmış bir masal şehriydi.
Periyodik aralıklarla mağarada yapılan anonslardan öğrendiğime göre mağaranın tarihi de oldukça etkileyiciydi. Hititlerden beri kullanılan bu mağara, Türkiye’nin en büyük kaya tuzu rezervini barındırıyordu. Mağara çevresindeki antik tuz madenleri geçmişe bir pencere açıyordu. Tuz Mağarası 400 yıllık tuz rezervleriyle Türkiye ekonomisinin can damarlarından biri. Aynı zamanda 150 metre derinlikte saklanan bu büyülü dünya, alternatif turizmin de öncüsüydü.
Tuz Mağarası sadece doğal güzelliğiyle değil tarihî ve sanatsal yönüyle de dikkatleri üzerine çekiyordu. Mağaranın bir bölümünde üniversite öğrencileri tarafından bir sergi hazırlanmıştı. Sergideki en ilgi çekici parça doğal mumyalama sürecinden geçmiş bir eşek ve tavşandı. 250 yıl önce kuyuya düşen bu hayvanlar mağaranın tuzlu havası sayesinde bozulmadan günümüze kadar ulaşmış.
Çankırı’nın simgesi hâline gelen Tuz Mağarası, her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Yerli ve yabancı turistler, bu büyülü dünyayı keşfetmek için yer altına iniyor. Mağarada Türkiye’nin ve dünyanın alternatif turizm faaliyetlerinden biri gerçekleştiriliyor. Mağarada ilk etkinlik 2019 yılında “TuzFest” adı altında düzenlenmiş. Mağarayı ziyaret edenlerin sayısının 2019 yılında 50 bine ulaşmış olması da bu özel ilgiyi kanıtlar niteliktedir.
Mağaranın sabit 13 derecelik sıcaklığı, yaz aylarında serin bir sığınak olmasını sağlarken kış aylarında ise üşümeden keyifli vakit geçirmek için ideal bir ortam sunuyor ziyaretçilere. Duvarlarındaki balık fosilleri ve ağaç kökleri, mağaranın milyonlarca yıllık hikâyesini bize fısıldıyor.
Mağaradan çıkınca hemen sol tarafta hediyelik eşya satılan bölümle karşılaşıyorsunuz. Burada tuzdan yapılmış ve günlük kullanıma uygun hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Ayrıca Çankırı Belediyesi tarafından ikram edilen çay, güne keyif katıyor.
Çankırı merkeze 18 kilometre uzaklıkta bulunan mağaradan çıktığımızda sağlı sollu yine Hititlerden kalma bir takım ören yerlerine rastlıyoruz.
Şehrin merkezinde konuşup sohbet ettiğimiz insanlardan aldığımız bilgilere göre Çankırı kültürü farklı renklerden oluşuyor. Bu renklerin en canlılarından biri de halk oyunları. Halk oyunları; geleneksel oyunlar, seyirlik oyunlar, sohbet oyunları ve çocuk oyunları olmak üzere çeşitlere ayrılıyor.
Seyirlik oyunlar arasında en bilineni “Bağbozumu”dur. Bu oyunda bağcılara yardım eden insanların neşesi ve coşkusu temsilî olarak canlandırılıyor.
Sohbet oyunları ise genellikle kahvehanelerde ve sohbet toplantılarında oynanıyor. Bu oyunlara türküler ve maniler eşlik ediyor. Sohbet oyunları, insanların birbirleriyle kaynaşmasına ve dostluk kurmalarına yardımcı olduğu için özenle yaşatılıyor.
Bir sokakta yemek yemek için mekân ararken çocukların oyunlarına denk geliyoruz. Çocukların anlattıklarına göre kızlı erkekli ya da ayrı ayrı oynanırmış. Bu oyunun adı tekerleme oyunu. Bu oyun, büyükler tarafından sohbetlerde de oynanıyor. Oyun, soru sorma ve cevap verme üzerine kuruluyor. Temel espri, cevap veren oyuncunun her soruya aynı harflerle başlayan cevaplar vermesidir. Oyun A harfinden başlayarak Z harfine kadar devam ediyor. Her harf bitiminde soru soran ile cevap verenin o harfle başlayan birer atasözü söylemesi gerekiyor. Oyunu izledikten sonra çocuklara teşekkür edip oradan ayrılıyoruz.
-Nereden geliyorsun?
-Ankara’dan.
-Nereye gidiyorsun?
-Adana’ya.
-Yükün nedir?
-Arpa.
-Bineğin nedir?
-At.
Çankırı’nın kültürel zenginliği elbette yalnızca oyunlardan ibaret değil. Lezzetli yemekler de bu şehrin güzelliğine katkıda bulunuyor. Ev yemekleri yapan mekânların olması da ayrı bir şans. Böylece halkın kendi ürettiği tarhana, sucuk, kavurma, fasulye, biber, konserve ve reçellerden alma imkânınız da oluyor. Ünlü yemekleri olan sarımsaklı et, keşkek, yâren güveci, bükme, en sevilen tatlıları höşmerim ve nokul... Hepsi birbirinden lezzetli tatlar. Yemeğimizi yedikten sonra gezmek için yeniden yola koyuluyoruz.
Çankırı mutfağından lezzetler tattıktan sonra yolculuğumuza Cemaleddin Ferruh Dârulhadîsi, diğer adıyla Taş Mescit’i ziyaret ederek devam ediyoruz. 13. yüzyıldan kalma bu anıt eser, tarihî ve mimari açıdan oldukça büyük önem taşıyor. Taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan cami, âdeta geçmişe bir pencere aralıyor. Her köşesinde ince işçiliğin izlerini görebildiğimiz camide huzurlu bir havanın keyfini çıkarıyoruz.
Tarihî dokuya doyduktan sonra doğayla buluşmak için Ilgaz Dağı Kayak Merkezi’ne yol alıyoruz. Temiz, bembeyaz karlı havada yürüyüş yapmak ve doğanın tadını çıkarmak bizlere çok iyi geliyor. Kayak merkezi, kış aylarında kayak ve kar kayağı gibi kış sporları için yerli ve yabancı turistlere kaçırılmayacak keyifli anlar sunuyor.
Şehir merkezine dönüş yolunda ise Taş Mescit ve Tarihî Çamaşırhane Müzesini de görmeden geçmek istemiyoruz. Bu yapı Çankırı’da Selçuklu Dönemi’nden kalma en önemli yapı niteliği taşıyor. Moloz taştan yapılması sebebiyle tamamen yıkılmış olan şifahane kısmı, Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubat zamanında Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemalettin Ferruh tarafından 1235 yılında yaptırılmış. Cemalettin Ferruh şifahaneye ilave olarak 1242 yılında bir Dârülhâdis inşa ettirmiştir.
Tarihî Çamaşırhane Müzesi ise Osmanlı Dönemi’nden kalma bir çamaşırhaneyi günümüze taşıyarak geçmişe dair ilgi çekici bilgiler sunuyor. Müzede eski çamaşırhane araçlarını ve gereçlerini inceleyerek o dönemin insanlarının nasıl yaşadığına dair fikir ediniyoruz.
Gecenin geç saatinde gezinin tadı damağımızda kalarak dönüş yolculuğumuzu başlatıyoruz. Her ne sebeple olursa olsun Çankırı’ya yolunuz düşerse Tuz Mağarası’nı ve şehrin diğer görülesi mekânlarını mutlaka ziyaret ediniz. Çankırı; tarihi, kültürü, doğal güzellikleri ve lezzetli yemekleriyle sizleri bekliyor.
Sultan Turalı - Ankara