KİTAPÇI
Onu ilk gördüğümde rafların önünde kitapları düzenliyordu. Mekân küçücüktü, bodrum katındaydı ve çok sıkıcıydı. En önemlisi de penceresizdi. “Neden pencere yok burada, sıkılmıyor musun?” dedim, “Yok.” dedi, sıkılmıyorum. İkinci, üçüncü defa gittiğimde soğuk şehrin sıcacık bir mekânında olduğumu hissettim. Yukarıdaki sorumun da cevabını buluvermiştim. Anladım ki kitaplar ısıtıyor bu mekânı ve kitaplardan oluşan binlerce penceresi var buranın.
Evet, Sahaf Amca’dan bahsediyorum: Şehirdeki tek ikinci el kitapçıdan.Her şehrin bakış açısına göre nefes aldıran mekânları olur. Herkesin şehirlerde ilk arayışı bu mekânlardır. Kimi tarih peşindedir, onu arar; kimi sanat peşindedir, onunla kanatlanır; kimi kendini arar ve hiç bitmez bu arayışı. Ben de Ağrı’ya ilk geldiğimde sahaf aramıştım. Epey bir zaman sürdü bu arayışım. Bir gün Cumhuriyet Caddesi’nden aşağı inerken bir tabela dikkatimi çekti. “Sahaf Amca” yazıyordu. Huzur mekânına rastlamıştım sonunda. Belediye iş hanının zemininde buldum burayı. Gözlerim ilk başta güzel bir mekân aramıştı ama daracık bir dehlizde küçücük bir dükkândı gördüğüm. Selam verdim. “Aleykümselam.” dedi. “Kitaplara bakacaktım.” dedim. “Tabi, buyurun.” dedi. Saatlerce gezdim içeriyi. Şimdi hatırlamıyorum, kitap almadan çıktım herhâlde. Sonraki hafta yine uğradım, sonraki hafta yine. Artık müdavimi olmuştum buranın. Memo’nun “Hocam, çay?” deyişi çok hoşuma gitmişti. Melik ağabeyin zorla oturulabilen oturakları hoş gelmişti. Burası sanki bir kitap ülkesiydi ve sahibi de Melik’ti. Onu bazen sekiz köşeli kasketiyle, bazen fesiyle görüyordum. On parmağında on yüzük, on marifeti işaret ediyor olmalıydı. Bir defasında elektrikli bir aleti tüm elektrikçilere götürmüş tamir ettirememiştim, yorulmuş ve soluklanmaya Sahaf Amca’ya uğramıştım. Elimdeki cihazı aldı ve tamir etti. Birçok defa kâh komşusunun bir valizini dikerken kâh bir akrabasının bir cihazını tamir ederken gördüm onu.Onun için çalışmak ibadetti. Sonraları birilerinden duyduğum kadarıyla gece gelip raf düzeltiyor ya da kitaplar için raflar yapıyormuş. Onun için daha birçok şey yazılabilir ama onu anlatmak, onu eksik bırakmak olacaktır. Görmeli, tanımalı onu. Onu tanıdıkça eminim ki onun çok daha fazlası olduğunu anlayacaksınız.
Sonraları hiç ara vermeden gitmeler, gelmeler başladı. Hoşsohbetti Melik ağabey. Kızması içinde, hoşgörülü hâlleri dışındaydı. Herkesi kucaklaması dükkânın dışına taşmıştı. Hele bir semaveri vardı ki tüm iş hanına yetiyordu çayı. İsmini “Bereket” koymuştum ve kimseye söylememiştim adını.
Bakmayın benim başlıkta “Kitapçı” dediğime. Bir ev, bir sıcak ortam, bir sohbet mekânı olarak çoktan kitapçı isminin önüne geçmiş “Sahaf Amca” olmuştu burası.
Bir gün yolunuz Ağrı’ya düşerse ya da Ağrı’da oturuyor da yolunuz düşmemişse hemen uğrayın derim. Kışın uğrarsanız sıcacık bulursunuz. Yazın uğradığınızda kitapların serinliği karşılar sizi.Sinirlerinizi yumuşatan, içinizi ferahlatan bir mekân bulursunuz burada. Ha! Bu arada aradığınız her türlü kitaba rastlamak mümkün Sahaf Amca’da. Belki benim gibi şanslıysanız, tozlu raflar arasında Yaşar Kemal imzalı bir kitaba da denk gelirsiniz, kim bilir?
Fırat PARLAK | AĞRI