DİJİTAL MAHREMİYET
Eposta :

DİJİTAL MAHREMİYET

“Sharenting” terimi İngilizce “share“ (paylaşmak) ve “parenting” (ebeveynlik) kelimelerinin birleşimiyle oluşan bir terimdir. Çocuğun her anını dijital ortamda paylaşmaktan kendini alıkoyamayan ebeveyn modeline “sharenting” denir. Türkçe karşılığı tam olarak türetilmemiş olsa da bu kavramı “paylaşan ebeveynlik” olarak çevirmek mümkündür.

Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar özel anlarını, fotoğraflarını, videolarını, kişisel bilgilerini takipçileriyle paylaşıyorlar. Bu, iletişim kurmak, eğlenmek ya da başka amaçlarla yapılabiliyor. Anı yaşamak yerine kaydetmeyi ve arşivlemeyi tercih ediyoruz artık. Yetişkin bireyler kendi rızalarıyla bunu yaparken çocuklar için durum biraz karmaşık. Çocuğun izni olmadan tamamen iyi niyetle yapılan paylaşımlar çok büyük riskleri de beraberinde getiriyor.

Almanya’da, çocukların izni olmadan ebeveynlerin onlarla ilgili paylaşım yapmasını konu alan bir kamu spotu hazırlandı. Bu kısa videoda dokuz yaşındaki Ella’nın hikâyesi anlatılıyor. Pek çok aile gibi Ella’nın ailesi de çocuklarının videolarını ve fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyor. Bunu yaparken elbette ona zarar vermek için değil bilakis onun özel anlarını kalıcı kılmayı amaçlıyor. Yapay zekâ, Ella’nın görüntülerinden hareketle yetişkin bir Ella yaratıyor ve bir sinema salonunda anne babası yetişkin Ella’yı birden ekranda görüyor. Ella’nın söyledikleri hem acı verici hem de ürkütücü. Ebeveynlerinin bilmeden bıraktıkları dijital ayak izleri onu gelecekte pek çok sorunla karşılaştırıyor. Sesinin taklit edilmesinden, kimliğinin kopyalanmasına ve dolayısıyla işlemediği suçlarla suçlanmasına, sosyal ortamlarda eski görüntülerinden hareketle alay konusu olmasından istismara kadar bir dizi sorun. Üstelik bu dijital kimlik onun haberi ve rızası olmadan yaratıldı. Ve finalde Ella “Ben bunların hiçbirinin yaşanmasını istemiyorum.” derken ailesine âdeta yalvarıyor. Bu çarpıcı kamu spotu bize şunu anlatıyor: Tamamen iyi niyetlerle paylaşılan çocuk fotoğrafları ve videoları bugün yapay zekâ sayesinde bambaşka bir hâle getirilebilir, manipüle edilebilir veyahut gelecekte bu içerikler çocuğumuz için aklımıza dahi gelmeyecek tehlikelere sebep olabilir.

Bireylerin isimleri, adresleri, fiziksel özellikleri, yaşları, okudukları okulları, gittikleri kursları, sevdikleri yemekleri, en yakın arkadaşları ve daha yüzlerce bilgi, ebeveynleri vasıtasıyla ortalığa saçılıyor.Açık hesap kullananlar ve tanımadıkları takipçileri kabul eden ebeveynler -her on ebeveynden sekizinin hiç tanımadıkları takipçilere sahip olduğu söyleniyor- yıllar içerisinde internete çocuklarıyla ilgili yüzlerce fotoğraf yüklüyor. Çocukları adına sahte hesaplar açılabileceğini hesap etmeden onları siber zorbalar için hedef hâline getirmiş oluyorlar.

Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy “Sosyal medya hesaplarınızda gururla paylaştığınız çocuğunuzun fotoğrafları, kötü niyetli kişilerin elinde malzeme olabilir. Bu masum hareketinizle tacizcileri teşvik edebilirsiniz.” diyor. İstismar; duygusal, cinsel, fiziksel istismar veya ihmal suretiyle meydana gelebilir.Ebeveynlerin en önemli sorumluluğu da çocukların ruhsal ve fiziksel sağlığını korumaktır. Ancak ne yazık ki bilinçsizce yapılan bu paylaşımlar çocuk istismarı, çocuk pornografisi ve pedofili gibi hususlarda risk oluşturmakta ve çocukları -üstelik kendilerinin haberi olmadan- istismara açık hâle getirmektedir.

Pedagoji Derneğinin 20 Nisan 2015 tarihli makalesinde ‘‘Çocuk fotoğraflarını paylaşırken genellikle ‘Ama çocuğum bundan mutlu oluyor.’ düşüncesine sığınıldığı tespit edilmiştir. Çocuğun sürekli kendi fotoğrafının çekilip paylaşılmasını istemesi doğal değil. Sürekli fotoğraflarının paylaşıldığından haberdar bir çocukta narsizm gelişebiliyor. Böyle yapıldığında çocuklar hep gündemdeki ve gözde kişinin kendisi olduğuna inanıyor. ‘Ama çocuk bundan mutlu oluyor.’ diye düşünerek çocuğa sürekli şeker veremeyeceğimiz gibi aynı düşüncelerle onun fotoğraflarını da paylaşamayız. Kendisinden sürekli övülerek söz edilen, her görüntüsü beğenilen bir çocuk, övülmeye değer birisi olmak yerine daha çok beğeni alacak bir görüntüye sahip olmaya çalışıyor. Çocuklarımızın gösteriş meraklısı bireyler olmasında, ebeveynler olarak ne kadar payımızın olduğunu sorgulamamız gerekiyor.”

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 16. maddesinde ‘‘1. Hiçbir çocuğun özel yaşantısına, aile, konut ve iletişimine keyfî ya da haksız bir biçimde müdahale yapılamayacağı gibi onur ve itibarına da haksız olarak saldırılamaz. 2. Çocuğun bu tür müdahale ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.’’ düzenlemesi yer almaktadır. Anayasa’nın Özel Hayatın Gizliliği başlıklı 20. maddesinde ‘‘Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.’’ ve devamında ‘‘Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.’’ denilmektedir.

Anayasa’nın 41. maddesinin 3. fıkrasında ‘‘Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.’’ denilerek çocuklara karşı istismar ve şiddetin önlenmesi hususu güvence altına alınmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığının 2017 yılında okullara gönderdiği “Okullarda Sosyal Medyanın Kullanılması” konulu yazıda ebeveynlerden beklenen hassasiyetin öğretmenler tarafından da gösterilmesi gerektiği vurgulanmaktadır ve öğrencilere ait görüntülerin sosyal medya platformlarında kesinlikle paylaşılmamasının altı çizilmektedir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da bu konuda uyarılarda bulunmaktadır. Bakanlığın açıklamasındaki maddeler son derece önemlidir. Paylaşımların kimler tarafından görüntüleneceği mutlaka denetlenmelidir. Çocukların kişisel bilgileri, iletişim bilgileri gibi çocuklara fiziken ya da sosyal medya aracılığı ile ulaşılabilmesini mümkün kılacak hiçbir bilgi, sosyal medyada paylaşılmamalıdır. Çocukların büyüdüklerinde rencide olacakları anları içeren videoların paylaşılması da doğru değildir.

Uluslararası sözleşmeler ve kanunlar, çocuk haklarını güvence altına almış olsa da esas sorumluluk anne babalara düşmektedir. Bugün iyi niyetle yapılmış bir paylaşım gelecekte çocuğumuz için tehlikeli veya utanç verici verilere dönüşebilir.Kendi rızası dışında yapılan bu paylaşımlar onun hayatını derinden etkileyebilir. İşte bu yüzden, henüz kendi kararlarını kendisi veremeyecek yaştaki çocukların mahremiyeti bilhassa korunmalı ve çocuklar dijital tehlikelerden uzak tutulmalıdır.

 

Ülkü ÜLGER | ANKARA