BANA MASAL ANLAT ÖĞRETMENİM
Eposta :

BANA MASAL ANLAT ÖĞRETMENİM

Her şey, drama dersinde duyduğum cılız bir sesle başladı: “Öğretmenim, bize masal anlatır mısınız?” Hayal kurmayı unutmuşlardı ve biraz desteklenmeye ihtiyaçları vardı. Onlara sadece bir masal anlatacağımı sandım ama işin sonunda onlar bana yepyeni bir kapı araladılar. Sadece aralamakla kalmadılar, kapıyı sonuna kadar açtılar.

Burası Umurbey. Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı bir belde. Çocuklar yazları aileleriyle kırda çalışır, şeftali toplar, kiraz ayıklar… Ama eylül ayı geldiğinde işler değişir. Büyük bir heyecanla hazırlıklar tamamlanır, okul formaları ütülenir, ayakkabılar yatağın yanına konulur. Evet, hâlâ heyecanla beklerler ilk ders zilini. Bu kadar iyi nereden mi biliyorum? Ben de yıllarca aynı heyecanla bekledim de ondan.

Mezun olduğum okula öğretmenlik yapmak için döndüğümde içimde ayrı bir mutluluk vardı. Üstelik okuluma yönetici olarak dönmüştüm. Çocuklarımla daha çok zaman geçirebilme ayrıcalığına kavuşmuştum.

Yaratıcı yazma becerileri ve drama derslerine ben giriyordum o dönem. Çocuklarla her ders küçük küçük yazılar yazıp hikâyeler anlatmayı huy edindiğimiz günlerden birinde, bir öğrencim “Ne güzel masal anlatıyorsunuz öğretmenim, yaşar gibi oldum.” dedi. Bu cümleler hepimiz için yeni bir heyecan olmuştu. Bir sonraki hafta yeni bir masal anlatacağım diye söz verdim. Böylece 2018 yılında ben anlatmaya başladım, onlar da dinlemeye başladılar.

Yeni bir masal anlatmak aramızda gizli bir oyuna dönüşmüştü. Her gün birlikte büyüleyici bir yolculuğa çıkıyorduk. Bir süre sonra, masalın sonunda “Sen olsan ne yapardın, yaz bakalım?” diye sormayı âdet edindim. Böylece anlatamadıkları sıkıntılarını ve ihtiyaçlarını ortaya çıkardık. Masalları anlattığım yıllarda aynı dönem okuduğum Umurbey Ortaokulundan mezun olan arkadaşlarım çocuklara yardım etmeye başladı. Onlara masallarımdaki iyi devler diyordum. Kimin ne sıkıntısı, ihtiyacı varsa grubumuza yazıyordum. Onlar da mont, ayakkabı, kitap her ne olursa tedarik edip getiriyorlardı. Sonra şahane bir şey oldu. Çocuklar da bana karşılık vermeye başladı. Mahallelerindeki yaşlılardan masalları dinleyip bana getiriyorlardı. Beldemizde bulunan halk kütüphanesi müdürü çocuklardan masalları duyunca “Öğretmenim, gelin kütüphanede anlatın masallarınızı, tüm çocuklar dinlesin.” dedi ve masal saatimiz, masal gecelerine dönüştü.

İlk masal gecesinde özel öğrencim bağlamasıyla bana eşlik etti, çocuklarım dinledi. Kütüphane o kadar kalabalıktı ki yerlere minder atmak zorunda kaldık. On beş gün sonra yapılacak masal gecesi için aynı okulda görev yapan görme engelli müzik öğretmenimiz, çocukların kendi yaptığı enstrümanları kullandığı bir masal orkestrası kurdu. Umurbey Belde Halk Kütüphanesi on beş günde bir, benim sesimden masallarla ve çocuklarımızın sesinden şarkılarla, türkülerle buluşmaya başladı. Sonraki haftalarda çocuklar bir koro kurup masal şarkıları seslendirmeye ve masalları canlandırmaya; öğretmen arkadaşım de benimle birlikte masal anlatmaya başladı. Aynı hafta beldemizdeki insanlar aralarında anlaşarak bazı haftalar mısır patlattı, bazı haftalar kasa kasa elma dağıttı dinleyicilere. Kütüphane müdürümüz ise bağlamasıyla bize eşlik ediyordu. Beldemizde sulama birliğinde çalışan kişiler, Güneydoğu masallarını anlattığımız bir gece de çiğ köfte ve ayran ikramında bulundu misafirlerimize. Kütüphaneye sığamayınca Umurbey Belediye Başkanımız bize kadınlar kahvesi olarak hizmet veren işletme binasını tahsis etti. Bunu öğrenen beldemizdeki kadınların kimi kuzine getirdi, kimi çay ocağının başına geçti, kimi kuzinede ekmek kızarttı. Artık masallardan sonra kocaman bir sofrada buluşup keyifle çocukluğumuza, çocuklarımızla dönüyorduk.

Çanakkale ilinden ya da Lapseki ilçesinden ve köylerden çocuklar, bu köy seyirlik oyununu izlemeye geliyorlardı. İlk yıl etkinlikte görev alan öğrencilerimizden üçü fen lisesine yerleşerek bizden ayrıldı. Ailelerinin çok çekingen dediği çocuklarım sahne alıyor, şarkı söylüyor, dans ediyor, organizasyon yapıyordu. Bu arada ben de yüz yüze ya da çevrim içi eğitimlere katılarak drama, masal ve atölyeler hakkında eğitim almaya başladım. Masal geceleriyle izleyenleri büyülüyordu çocuklarım. Bazen Seyit Onbaşı oluyorlardı bir masalda bazen Keloğlan olup güldürüyorlardı bizi, bazen de müzikleriyle katılanları farklı diyarlara götürüyorlardı.

İki yılın sonunda 11 Nisan 2019’da sadece çocukların emekleriyle bir masal festivali yaptık. Festivalin onur konuğu beldemizde yaşayan en yaşlı ve belki de tek masal anlatıcısı Şükriye teyze, açılışı yapıp bize “Kurbağa Gelin” masalını anlattı. Festivalde görev alan, çocuklarımız bir işi başarmanın gururunu paylaştı bizimle. Vali, kaymakam, kütüphane müdürü, il ve ilçe millî eğitim müdürleri… Aklınıza kim gelirse çocuklar, yetişkinler, masal dinlemeyen kimse kalmayana dek üç yıl devam ettik projemize.

2020 yılında okul müdürlerimiz, çalışmamızı başka bir seviyeye taşımamıza aracı oldu. Çocuklarımla yaşlılardan dinlediğimiz masalların ses kaydını almaya devam ediyorduk. Okulumuzun görsel sanatlar öğretmeni, kurduğu bir ekiple masalları resimledi. Edebiyat öğretmenimiz ile çocukların dinlediği masalları derledik. Ben de projede görev alan her çocuğa bir masal yazdım. Adına “Modern Zaman Masalları” dedim. Nisan 2020’de kitabımız basıldı. Kapak tasarımı okulumuzun görsel sanatlar öğretmenine aitti. Etkinlikte görev alan öğrencilerimizden bazıları güzel sanatlar lisesi resim ve müzik bölümüne yerleşirken bazıları da meslek lisesinin bilişim teknolojileri bölümüne yerleşti. Ben onların sayesinde bir yazar oldum. Bakanlığımızın “365 Gün Öykü” projesinin yazar grubunda yer aldım.

Bir masal anlattık, hayatımız değişti. Şimdi beldemizde masal dinlemeyen çocuk, yaşlı, hiç kimse kalmadı. Kimi çevirseniz, size ballandıra ballandıra bir masal anlatır. “Bizim bir masal kitabımız var; alıp okuyun, biz yazdık.” der. Belki de hiç fark edilmeyecek yeteneklerini keşfeden öğrencilerimiz şimdi yeteneklerine uygun okullarda eğitim alıyor.

Onlar “Anlat.” dedi, ben anlattım. Bir çorba pişirdik biz birlikte. Suyu bensem tuzu onlardı. Şimdi karşılaşınca sarılıp “Sloganımız neydi?” diye sorduğumda gülerek aynı şeyi söylüyoruz:

“Gökten Üç Elma Düşer, Biz Hepsini Paylaşırız.”

 

Şerife KARABIYIK | ÇANAKKALE