SANIRSIN Kİ!..
Eposta :

SANIRSIN Kİ!..

Bugün de dün gibi, acıların, beklentilerin, yapacakların hep aynı olacak, yine aynı güne uyanacağım sanırsın. Oysa değildir.

O gün, yani 6 Şubat farklıydı. Bu fark şu anda yazılamayacak, kaleme dökülemeyecek kadar zor. O gece sabaha karşı ansızın uyandırdı o korkunç ses. Farklı odalardan birleştirdi bizleri. Kenetlendik! Ağlayarak “Baba ne oluyor?” diyen 4 yaşındaki oğluma “Kapat gözlerini oyun oynuyoruz.” demekte zorlandım. “Hayır! Hayır! Oynamıyoruz.” dedi. Deprem oluyordu. Evet, oyun olsa biterdi. Ama bitmedi. En uzun 90 saniye idi. Hemen ardındaki depreme nerede yakalandık ben hâlâ hatırlamıyorum. Dışarıda bulduk kendimizi, çaresizce yürüyorduk.

24 Nisan’da az hasarlı evimize geri döndüğümüzde, kızımın beş altı metrekarelik odası yaşam alanımız oldu. Etrafı kaplayan kitap yığınları arasında bu odada yaşadık günlerce.Evdeki herhangi bir kapı kapalı olmamalıydı. Bu olası bir depremde bizim kaçışımızı kolaylaştıracaktı. Kafamızda her an dışarı çıkma, çıkabilme senaryoları…

Birimiz kıpırdasa, diğerimiz uyanıyorduk, acaba deprem mi oluyor diye. Sabaha doğru artık saate bakmak kolay değildi, tekrar aynısını yaşar mıyız korkusu yüzünden. Olası bir sarsıntıya koridorda yakalanmamak için evden çıkarken seri olmalıydık. Bazen sadece arkadaşlarımızın haberdar olduğu ufak artçıları hissetmemiş olmak, istemeden sevindirirdi bizi. O anda evde isek tekrar başa dönüyorduk. Komşularımız da apartmana döndüğünde daha da güçlü olduk. Hep öyle miydik? Hayır! Zor zamanlar birleştirmişti bizi.

Yalnız başına dışarı bir şekilde çıkılıyordu, çıkmak zorundaydın. Ama aklın hep evde kalıyordu. Çünkü döndüğünde bulamamak var çünkü yan yana iken bir sarsıntı olsa yapabileceklerin var. Suçluluk hissediyor ve bu duyguyu kimse ile paylaşamıyordun. Okulda isen ansızın dışarı çıkabilme senaryoları kuruyordun kendi kendine.

İşte bu düşünceler içindeyken Ordu-Ünye’ye taşınmaya karar verdik ve taşındık. Güler yüzlü çalışanlarıyla bize kucak açan öğretmenevinde kaldık. Burada kaygıdan nispeten uzak günler geçirdik. Kısa zamanda ev de bulduk ve yerleştik.

Bir hafta sonra tayinimin çıktığı Ordu’nun Çamaş ilçesine gittik. Yol boyunca binaların kaç katlı olduğunu, yüksek kesimlerde uçurumun kenarına yapılmış evleri, denizi ve yeşilin bin bir tonunu izleyerek Çamaş’a vardık.

Burada küçük oğlumun dahi diline pelesenk olmuş; az, orta ve ağır hasarlı bina kavramı, duvar çatlakları, moloz yığınları, toz bulutu kısaca deprem konuşulmuyordu. Üzerine bir de tüm sıcaklığıyla bizi karşılayan, derdimiz ile dertlenen, dinleyen “Yardımcı olabileceğimiz bir konu olursa lütfen söyleyin.” diyen öğretmen arkadaşlarım olunca, alışmak da zor olmadı.

Yarını görebiliyoruz artık. Umutluyuz…

 

Hikmet BAŞARAN | Görsel Sanatlar Öğretmeni | 100.Yıl Şehit Mustafa Nehir Ortaokulu