İYİ Kİ ÖĞRETMENİZ
Öğretmenlik mesleği her zaman beklenmedik olaylara açıktır hele ki okul öncesi öğretmeniyseniz.
Her gün sınıfa girdiğinizde bambaşka bir sürpriz karşılar sizi. Çocukların evlerinde yaşadığı mutlu anlar sizi mutlu eder, bir yeri acıyarak gelse içiniz yanar. Ağlayarak başladıkları okuldan gitmek istemedikleri zamanlar gelince ne kadar da doğru yolda olduğunuzu anlarsınız.Oyun oynamak, şarkı söylemek özgürlüğünü onlar verir size.Hele adınıza çizilmiş resimler, evlerde yapılan taklitleriniz “Ama öğretmenim öyle dedi.” cümlesi, iz bıraktığınızın ispatıdır. Derdi, tasayı sınıfın dışında bırakmaktır öğretmenlik. Bu vatana, bu bayrağa, bu millete yakışan, insanlığın vicdanını aklayan nesiller yetiştirmektir öğretmenlik. Olsun, iyi ki olmuş, var olsun, dağ olsun, daim olsun öğretmenlik.
Ben de bu düsturla çalıştım yıllarca. Meslek hayatımda onlarca evladın yüreğine dokundum. Her bir çocuğumu sevdim, unutmadım.Yaşanmışlıklarımızı dün gibi aklımda tuttum. Onlarla büyüyüp olgunlaştım, öğrendim,geliştim. Doğru sandıklarımdan vazgeçtiklerim oldu kimi zaman. Belki “yapmam” dediklerimi yaptım, yeni tecrübeler edindim. Öğrencilerimle güldüm, ağladım. Onlarla oynadım, yeniden çocuk oldum. Büyümek istemediğimi fark ettim ama onların büyüdüğünü gururla seyrettim. Düştüler, dizlerini öptüm; düştüm elimden tutup kaldırdılar. Onlar bana anneleri için ağıtlar yaktılar, ben de okula gelirken ardımda bıraktığım çocuklarım için... ”Anne” diye bana sarıldılar, yavrularım diye onları kokladım ben de. Yeri geldi komşu olduk, yeri geldi dertleştik onlarla. Hayrete düştüm sohbetlerimizde, meraklı bakışlarında kayboldum. Onlar istedi ben öğrendim, onlar oynadı ben oynadım. Onlara yeni ufuklar açmak için kendimi aştığımı fark ettim. Velhasıl günlük telaşları ardımda bırakıp sınıfın kapısını kapattığımda, baş başa kaldığımız vakitlerde, “gerçek ben” oldum.
Yıllar içinde birçok anı biriktirdim.
Bir Öğretmenler Günü’ydü.Öğrencilerimle günün anlam ve önemi üzerine konuştuk. Kutlamaları gerçekleştirdik. Günün sonunda Ayşe Betül elinde bir resimle gelerek “Öğretmenim bak, seni çizdim.” dedi. Ben de gülümseyerek “Bahtiyar oldum.” dedim. Kısa bir süre sonra bu kez İsmet “Öğretmenim, ben bahtiyarı da çizdim.” demesin mi?
Bahçeye oyun oynamaya çıktığımız bir gün hava hafif esintili diye hırkamı da aldım. Nevra yanıma yaklaştı “Öğretmenim hırkan çok güzelmiş.” dedi. “Teşekkür ederim Nevra, senin ceketin de harika görünüyor.” diyecektim ki Nevra bir anda “Öğretmenim senin de hırkanı anneannen mi ördü?” deyiverdi.
Atatürk Haftası’ydı. Atatürk Evi’ne gezi düzenledik.Gezilerimizde öğrencilerimiz yolda karşılaştıkları manzaraları paylaşmayı çok severler. Gezi dönüşünde serviste heyecanlı bir ses duyduk “Öğretmeniiiim baaaak, annemin eltisinin evi!” Hiç beklemediğimiz bu çıkışa hepimiz çok gülmüştük ve hatıralarımıza yeni birini daha eklemiş olduk.
Yıllar böyle akarken, dünya zor zamanlardan geçti. Salgın zamanıydı. Kültür ve Turizm Bakanlığı sanal müzeleri üzerinden bir proje yürütmüştük. Zeugma Müzesi’ni işlerken “Çingene Kızı kime bakıyor?” etkinliğinde projeksiyondan yansıttığımız görüntünün sağından, solundan, altından, üstünden baktığımızda her seferinde Çingene Kızı’nın kendilerine bakması hepsini çok şaşırtmıştı. “Bana bakıyor öğretmenim, hayır bana bakıyor...” gibi tatlı atışmalarını unutamam. O senenin yaz tatilinde ailesine ısrar ederek Gaziantep’e giden ve Zeugma’dan bana fotoğraf atıp “Öğretmenim haklıymışsınız, burası çok güzel.” diyen İrfan’ın bu tecrübesi öğretmenlik hayatımda aldığım en güzel dönütlerden biridir. İrfan, aynı zamanda müzeyi sanal olarak gezerken mozaik zemin desenleri için “Öğretmenim ne kadar zenginlermiş, bu kadar taşı nasıl almışlar da kime yaptırmışlar?” diyerek şaşkınlığını gizleyememişti.
Son hatıramız Çocuklarla Felsefe projemizdeki bir kitap etkinliğidir. Kitapta ayıcık üç mantar topluyor ve gelinciğe pişirmesi için veriyor. Ancak paylaşmada sorun yaşıyorlar. Çünkü ayı gelinciğe bir mantarın yeteceğini düşünüyor ve mantarlardan ikisini istiyor.Gelincik ise mantarları pişirirken çok emek verdiğinden dolayı iki mantarı da kendisinin yemesi gerektiğini düşünüyor. Bunun üzerine biz de “Bu mantarları nasıl paylaştırabiliriz?” sorusunun cevabını bulmaya çalıştık.Çocuklar bu konuda fikirlerini söylediler, kimi ayıyı haklı bulurken kimi de gelincikten yana olmuştu. Tam o sırada sınıftan bir ses yükseldi “Öğretmenim, bundan kolay ne var? Gelincik mantarları, ayı da gelinciği yesin!”
Sözün özü öğretmenlik ömür boyu sürer. Emekli de olsak yaşadığımız anılar zihnimizde yaşamaya devam eder. Vakit bitip emaneti sahibine geri verinceye kadar sol yanımız heyecandan pır pır etsin, vicdanımız “iyi ki…” desin, gözlerimiz mâzideki emeklerimizle âtideki eserlerimizi gururla izlesin ümidiyle yaşarız. Bizi diri tutan bu ümittir. İyi ki öğretmeniz, ümidimiz hiç bitmesin.
Fatma Zehra EROL | Okul Öncesi Öğretmeni | Karatay Vilayetlere Hizmet Götürme Birliği Anaokul