GÜNEŞ BATMAYACAK
Eposta :

GÜNEŞ BATMAYACAK

Bir Anadolu köyünde doğmuştu Güneş,

Bir Güneş ile parlamıştı dünyam,

Güneş öğretmen,

İlk öğretmenimdi benim.

Uzak diyarlardan kalkıp gelmişti,

Işık olmak için bizlere,

Sadece okuma yazma öğretmedi o,

Sevgi ekip büyüttü sabırla,

Tüm kurak gönüllere.

Ama bazı gönüller ölmüştü çoktan,

İnsanlıktan nasip almadan.

Ve bir gün bir kurak gönül,

Onu da kurutmak istedi kendi gibi.

Sandı ki bir kurşun söndürür Güneş’i

Oysa bilmediği bir şey vardı,

Güneşler ölmezdi.

Öğretmen dediğin toprağa da gömülse

Aydınlatmaya, ışık olmaya,

Çiçek açmaya devam ederdi.

Bizler, Güneş'ten aldığımız ışıkla yürüyoruz

Umut dolu yarınlara.

Bir Güneş yerine geliyoruz

Binlerce Güneş olmaya.

 

Büyük bir onur ve gururla karşıladığımız, bir asrı geride bırakarak Türkiye Yüzyılı'nı başlattığımız Cumhuriyetimizin 100. yılında siz değerli öğretmenlerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılırken askerî alanda kazanılacak zafer, millî kurtuluşun ilk şartıydı. Fakat zaferden sonra yapılacak işler, bağımsızlık savaşı kadar önemliydi ve bu işlerin en önemlisi de eğitimdi. Savaşın en zorlu günlerinde Eğitim Kongresini toplayan Atatürk “Silahıyla olduğu kadar dimağıyla da mücadele etmek zorunda olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphe yoktur.” diyerek biz öğretmenlere çok önemli bir vazife vermiştir.

Vatana ve millete sahip çıkmak sadece top ve tüfekle değil aynı zamanda bilim ve irfan ordusuyla olur. İşte bu ordunun değerli neferi öğretmenim, al bayrağın altında asla sönmeyecek olan bağımsızlık meşalesini büyük bir azim ve inançla taşıdı. Her ne şartta olursa olsun çocuklarımıza millî ve manevî değerlerimizi aktarıp, onları bilimle donatarak çağdaş, müreffeh ve bağımsız Türkiye’yi inşa etmek için çalıştı. Çünkü öğretmen aydınlıktı, öğretmen yol gösterendi. Çocuklarını sarıp sarmalayan, onları kendi evlatlarından ayırmadan hayata hazırlayandı. Kim bilir vatanın hangi köşesinde, hangi minik yürekleri cesaretlendirdi? Kaç çocuğun elinden tutup yarınlara taşıdı öğretmenim? Sonra hain bir el uzandı ona. Kopardı sevdiklerinden, öğrencilerinden onu. Susturdu sınıfının cıvıltısını. Söndürdüğünü sandı öğretmenin ışığını. Ve bir can düştü toprağa ama o candan da binlerce can filizlendi. Çünkü öğretmen ektiği tohumlarla devam etti yaşamaya.

Canı, cananı, anayı, babayı, kardeşi arkasında bırakıp en kıymetli emanetler olan çocuklarımıza gözü gibi bakan, eğitim gibi kutsal bir idealin peşinden giderken görevi başındayken şehit edilen değerli öğretmenlerimiz; sizler toprağa değil, kalplere gömüldünüz. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim “Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” diyor. Şehitliğin Allah katındaki kadir ve kıymetini İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Akif dizelerinde şöyle ifade ediyor:

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Vatanı yaşatmak ve yüceltmek uğruna canını veren değerli öğretmenim. Senin cesaretin ve vatan sevgin, bayrağı devrettiğin meslektaşlarına birer miras. Senin mirasına sahip çıkıp yaşatmak hepimizin boynunun borcu.

Millî Eğitim camiası olarak şehadete yürüyen öğretmenlerimizin hatıralarını daima yaşatıyor onları özlem, rahmet ve minnetle anıyoruz.